Maksat Yazmak

Ülkemiz İnsanının Televizyon ile İmtihanı…

Bilmiyorum televizyon bir aptal kutusu mudur ama ülkemiz insanına pek de hayırlı geldiğini sanmıyorum. Günlük yaşantımızın 10 – 12 saatini işimiz gücümüz ile geçirdiğimizi düşünüp, ortalama 7 – 8 saatlik bir uyku çekersek geriye kalan vaktimizin hemen hemen tamamını televizyon karşısında geçiriyor maalesef çoğumuz.

turkiye-televizyon-izlemek

Tabii ki bu durumun pek çok sebebi var. Küçük yaşlardan itibaren aldığımız kültür ve eğitim, maddi durumumuz, televizyonculuğun sürekli gelişip daha alternatifli, renkli, eğlenceli ve çeşitli bir hal alması sadece birkaçı. Toplum olarak sanata, kültüre ve sosyal etkinliklere duyarlılığımız ortada, hepimiz şöyle bir hafızamızı yoklayıp, en son okuduğumuz kitabı, izlediğimiz tiyatro oyununu, yada gezdiğimiz sanat sergisini aklımıza getirmeye çalışalım. Çok gerilere gittik değil mi? Belki de hiç.

Ama merak etmeyin sorunun büyüğü bizden kaynaklanmıyor. Sorun sistemin bu şekilde kurgulanmış olması, bizim sorunumuz ise kolaycılık ve basitliği seçmemiz. Kültürel faaliyet maliyetlidir, uğraşı ister, vakit ister.. Oysa TV öylemi? Kumandayı ele geçirmekten başka bir şeye ihtiyacımız yoktur.

Her şey daha küçük yaşlardayken başlıyor. Eğitimin sadece sınıf geçmeye indirgendiği, okulların diploma üreten bir fabrikaya dönüştüğü, ailelerin ekonomik sıkıntılardan başını kaldıramayıp, içinde bulundukları durumu değiştirecek hamleyi bir türlü yapamamaları. Hayatın akışında hep kolay olanı seçip asla bir şeyi sorgulamamamız, sorgulayanı dışlayıp yabancılaştırmamız. Bunun gibi bir çok sebep sayabiliriz.

Diyeceksiniz ki özgür ve demokratik bir ülkede yaşıyoruz, her birey kendinden sorumlu, kimsenin kimseyi engellediği yok. Doğru demokratik kurallarla yönetilen bir hukuk devletiyiz. Fakat bizi yönetenler aynı zamanda bizi ve bizden sonraki kuşakları şekillendiriyor. Kurumlarıyla, kurallarıyla, bize sunduğu eğitim sistemiyle. Biz ancak bu çıkmazlar içinde aşama kaydedip birey oluyor ve tercihlerimizi oluşturuyoruz. Sorgulayan, nitelik arayan, kendisini aşan bireyler her zaman ülkemizdeki gibi yöneticilerin istemediği tiplerdir. Ekonomik durumumuz elverişli değildir, kültürel gelişmişlik seviyemiz, günlük gazete kitap okuma, sinemaya (pop corn sinemasındaki İvedik serisi ve benzerlerinden bahsetmiyorum), tiyatroya gitme oranımız bellidir. İstesek de bu işler maliyetlidir.

Çoğu ailenin ay sonunu zor getirdiği bir ülkede kültürel değişim evrim sürecinin geriye doğru işlemesine benzer. Yönetenler bunun bilincindedir ve kendi sürekliliklerini sağlamak için bizi hep bir eşikte tutarlar, ömrümüz biter derdimiz, ekonomik sıkıntımız bitmez. Bundan dolayıdır gelir seviyesi yüksek ülkelerin eğitim ve kültür seviyesi de yüksektir. O ülkelerin 7 den 70 e bireyleri, ülke içine ve dışına seyahat eder, tatillerini ekonomik olsun diye aile ziyareti olarak değil, meraklarını gidermek, gezip görüp dinlenmek için kullanır. Mesela müze gezerler. Buyurun size yeni bir soru, hayatımızda kaç müze gezdik ve en son ne zamandı? Kaçımız ülkemiz dışına tatil amaçlı seyahate çıktı? İşte bizi yöneten, “bizim seçtiklerimiz” bu soruların çözümünü biliyor, ama bu şekilde devam etmemizi istiyor.

Ekonomik anlamda değişim eğitimi, kültürü ve gün gelir iktidarı etkiler. Bu sebeple yönetenler bize ucuz eğlenme yöntemini yani televizyonu tek seçenek olarak koyar önümüze. Çoğumuz gazete bile okumuyoruz (gazete diye sayabileceğim 3 – 5 yayını geçmez, diğerleri magazin ekinden ve hükümet bülteninden farksız). Hayatımızda okulda ders olarak okutulanlar dışında kitap bile okumuyoruz (burada da bir ayrım yapıp, çok okunan sabun köpüğü kitaplar veya, kerameti kendinden menkul başarı hikayelerini saymıyorum).

Diyeceksiniz ki dünyada sadece ülkemiz insanımı çok televizyon izliyor? Amerikalılar, Avrupalılar, Güney Amerikalılar, yani bütün ülkelerde herkes bol bol televizyon izliyor. Evet doğru, bütün dünya televizyon izliyor, hatta en çok televizyonu Amerikalılar ve Hollandalılar izliyor diye biliyorum. Gelişmiş olup da çok televizyon izlenen ülkeler aynı zamanda bu işin mucidi sayılır, sektörde tutan formatların, çok izlenen yayınların büyük bir kısmı Amerika ve Avrupa kaynaklıdır.

Özellikle kuzey ve batı Avrupa ülkeleri ekonomik refaha ulaşıp belli bir kültür seviyesine erişmiş ülkeler, televizyon izleyenlerin geneli hafta içi eğlence ve vakit geçirmek amaçlı izleyip, hafta sonu çoğunlukla dışarı çıkar. Kısacası televizyon izlemek onlar için sadece bir seçenek ve vakit geçirme aracı.

Oysa bizde öylemi? Çoğumuz için tek eğlence kaynağı içinde kaybolduğumuz asla bitmesini istemediğimiz diziler değil mi? Gündüz kuşağı kadın programları ayrı sorun, akşam saat 8 gibi başlayıp geceye kadar süren dizi yağmuru ayrı sorun. İyi yönünden bakıp televizyonu bir bilgilenme, öğrenme aracı olarak kullanmak istesek bile kaçımız bunu yapıyor? Yapabilenler zaten o birikime ulaşmış kişiler. Peki ya diğerleri? Acaba yarışma programı ve dizi izlemekten vakit bulup izliyorlar mıdır farklı televizyon kanallarını, haber kanallarını, alternatif içerik sunan kanalları? İsteseler de vakit bulabilirler mi bu sürükleyici dizi ve yarışma programlarından?

Peki bütün bunlar olurken seçtiğimiz yönetenler ne yapıyor dersiniz? Bence onlar “bizi” izliyor ve keyif duyuyorlar. Yoksa yediğimiz içtiğimiz her şeye karışan elbet buna da bir çare bulur(du). İçki ve sigara kötü alışkanlık diyelim, 24 saat çizgi film yayını yapan bir televizyon kanalı faydalı mı? Ona müdahale eden yöneten buna niye müdahale etmez? Muzır içerik şiddet beden ve ruh sağlığımız açısından sakıncalı ve faydasız diyelim, alakalı alakasız şekerleme abur cubur, cips, içecek, fast food reklamları çok mu faydalı? Çok mu sağlıklı?

Devletin 15 – 16 tane televizyon kanalı var, bir tanesi de spor kanalı ama her ne hikmetse maçları, turnuvaları TRT 1 sunuyor. Peki o zaman, müziği müzik kanalı, haberi haber kanalı, sporu spor kanalı, belgeseli belgesel kanalı sunmayacaksa bu kadar kanal niye? Kaynak israfı değil mi? Gecenin ikisinde, sabahın 5 inde, 24 saat çizgi film yayını yapan kanallar yayın yapmaya devam edecekse, neden akşam saat 21:30 da haydı çocuklar uykuya deniyor?

Televizyon ile ilgili bu ve bunun gibi ele alınması gereken çok konu olduğunu düşünüyorum. Başta RTÜK ve Kültür Bakanlığı bu işlerin birinci derece sorumlusu. Bizler ise işimize geldiği şekilde davranmayıp bizim seçtiğimiz bizi yönetenler eğer görevlerini doğru şekilde yapmıyor ise değiştirmesini bilmeliyiz. Tıpkı kumandayı elimize alıp televizyon kanalını değiştirdiğimiz gibi.

Mutlu yıllar hepimize.. 2016 önce barış ve eşitlik getirsin…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu