Orhan Veli’nin En Çok Sevilen Şiirleri
Orhan Veli’nin en çok sevilen şiirlerini ölümünün 72. yıldönümünde sizler için derledik. Türk şiirinde bambaşka bir hareket başlatan Orhan Veli, ağır sanat ifadelerini ortadan kaldırarak basit bir üslupla; halka, halkın sesi ile seslenmişti.
En güzel o dinlemişti İstanbul’u, ve şüphesiz yine en güzel o kaleme almıştı. Orhan Veli’nin en çok sevilen 10 şiiri yazımızın devamında sizlerle..
İSTANBUL TÜRKÜSÜ
İstanbul’da Boğaziçi’ndeyim,
Bir fakir Orhan Veli’yim;
Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Urumelihisarı’na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum;
“İstanbulun mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalı’m,
Senin yüzünden bu halim.”
13 Nisan 1924’te İstanbul’da doğan Orhan Veli, babasının işi sebebiyle Ankara’da ortaokula başlar. Burada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın öğrencisi olur. Edebiyata olan tutkusu bu yıllarda başlar. İlerde birlikte Garip adlı akımı başlatacakları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile bu yıllarda tanışır. İlk şiiri lise yıllarında Sesimiz adlı okul dergisinde yayımlanır.
İSTANBUL’U DİNLİYORUM
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı,
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor,
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbu’lu dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı,
Kuşlar geçiyor derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık
Ağlar çekiliyor dalyanlarda.
GİDERAYAK
Handan, hamamdan geçtik,
Gün ışığındaki hissemize razıydık.
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık.
Hiçbirini bulamadık;
Kendimize hüzünler icad ettik,
Avunamadık.
Yoksa biz…
Bu dünyadan değil miydik?
1941 yılında Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat ile “Garip” adlı şiir kitabını çıkararak Divan şiirinin o dönemde dahi güçlü etkilerinin görüldüğü edebi sanatları, kendilerinden önce gelen Beş Hececilerin kuralcı tutumunu reddederek, şiirlerinde seçkin insanların değil; (kendi tabirleriyle) küçük insanların sesi olmayı istediler. Garip akımı adı verdikleri bu akım ile sokaktaki insanın sesini şiir diline taşıdılar.
GÜN OLUR
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüyünde ayrı bir telaş!
Gün olur başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi…
ÖLÜME YAKIN
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Yalnız bende değil yalnızlık hali,
Deniz de karanlık, gökyüzü de,
Bir acayip, kuşların hali.
DEĞİL
Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl, nasıl, size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem…
Değil!
Ekmek parası desem…
Değil…
Bir dert ki…
Dayanılır şey değil.
Geleneğe aykırı bulunan eserleri şaşkınlık, yadırganma ve bir süre sonra eğlenme ve küçümsenme ile karşılansa da her zaman ilgi uyandırmayı başardı. Nüktedan tutumu ise bir süre sonra tüm bu yargıları kıracaktı. Bir gün Necip Fazıl Kısakürek Ağaç adlı dergisi için genç şairler Orhan Veli ve Oktay Rıfat’tan şiir göndermelerini rica eder.
Orhan Veli ve Oktay Rıfat büyük bir coşkuyla şiirlerini dergiye postalarlar; ancak şiir ne yayımlanır, ne de geri gönderilir. Çok geçmeden kendi imkanlarıyla Garip seçkisini yayımlarlar. Orhan Veli’nin bir şiir hem dikkat çeker hem güldürür: Ağaca bir taş attım/ Düşmedi taşım/ Düşmedi taşım/ Taşımı ağaç yedi/ Taşımı isterim/ Taşımı isterim.
GALATA KÖPRÜSÜ
Dikilir köprü üzerine,
Keyifle seyrederim hepinizi.
Kiminiz kürek çeker, sıya sıya;
Kiminiz midye çıkarır dubalardan;
Kiminiz dümen tutar mavnalarda;
Kiminiz cimacıdır halat başında;
Kiminiz kuştur, uçar, şairane;
Kiminiz balıktır, pırıl pırıl;
Kiminiz vapur, kiminiz şamandıra;
Kiminiz bulut, havalarda;
Kiminiz çatanadır, kırdığı gibi bacayı,
Şıp diye geçer Köprü’nün altından;
Kiminiz düdüktür, öter;
Kiminiz dumandır, tüter;
Ama hepiniz, hepiniz…
Hepiniz geçim derdinde.
Bir ben miyim keyif ehli içinizde?
Bakmayın, gün olur, ben de
Bir şiir söylerim belki sizlere dair;
Elime üç beş kuruş geçer;
Karnım doyar benim de.
GÜN DOĞUYOR
Dili çözülüyor gecelerin.
Gölgeler kaçışıyor derine
Alıp sihrini bilmecelerin:
Gün doğuyor şehrin üzerine.
Korkarak saklanıyor bacalar,
Gün doğuyor şehrin üzerine;
Dalıyorlar günün gözlerine
Gözleri uykulu atmacalar.
Sallayarak dallarını kavak
Yükseliyor her günkü yerine,
Gün doğuyor şehrin üzerine
Mavi bir ışıkla ağararak.
Gün doğuyor şehrin üzerine,
Renk renk hacimle doluyor her yer.
Bakıyor dağınık yüzlü evler
Hala yanan sokak fenerine.
Toprak kımıldıyor yavaş yavaş,
Gün doğuyor şehrin üzerine,
Bembeyaz gece çiçeklerine
Sabahla düşüyor bir damla yaş.
Ve bir deniz hücumu halinde
Gün doğuyor şehrin üzerine
GÜNEŞ
Siyah ufukların arkasında,
Seslerle çiçeklenmede bahar.
Ve muhayyilemin havasında,
En güzel zamanın renkleri var.
Ölmedim hâlâ yaşamaktayım.
Dinle bak: vurmada nabzı ruhun!
Ah aydınlıklardan uzaktayım
Kafamda o dağılmayan sükûn.
Ruhum ölüm rüzgarlarına eş,
Işık yok gecemde, gündüzümde.
Gözlerim görmüyor… lâkin güneş
O her zaman, her zaman yüzümde.
PAZAR AKŞAMLARI
Şimdi kılıksızım, fakat
Borçlarımı ödedikten sonra
İhtimal bir kat da yeni esvabım olacak
Ve ihtimal sen
Yine beni sevmeyeceksin.
Bununla beraber pazar akşamları
Sizin mahalleden geçerken,
Süslenmiş olarak,
Zannediyor musun ki ben de sana
Şimdiki kadar kıymet vereceğim?
Edebiyatta yaptığı yenilikle Cumhuriyet Dönemi şairlerini de etkileyen Orhan Veli, 14 Kasım 1950’de henüz 36 yaşında hayata gözlerini yumdu. Denemekten korkmayan ve sanatla insanın arasına girecek tüm unsurları kaldırmak için durmadan çabalayan şairin edebiyat hayatını dostu Oktay Rıfat “Birkaç neslin belki arka arkaya başarabileceği bir değişmeyi o birkaç yılın içinde tamamladı.” sözleriyle özetler.