Açelya Özcan Kimdir?
Tam adı: Açelya Özcan
Doğum tarihi: 28 Haziran 1986
Doğum yeri: İstanbul / Türkiye
Boyu: 1,65 m
Ailesi: Nurhayat Özcan, Münir Özcan
Sevgilisi:
Mesleği: Oyuncu, Müzisyen, Seslendirme
Aktif Yılları: 2011’den bu yana
Resmi web sitesi: acelyaozcan.com
Sosyal Medyada
Hakkında
28 Haziran 1986 yılı doğumlu sanatçı, okuduğu İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi yılları sırasında halk eğitim merkezleri, üniversiteler ve vakıflarda sahnelenen tiyatro oyunlarında önemli karakterleri canlandırmıştır.
Bu karakterlerden bazıları, William Shakespeare’in “Midnight in Summer” oyununda “Helena”, Haldun Dormen’in “Amphitrion 2000” adlı oyununda “Alkmene”, Anton Cehov’un yazdığı “Martı” oyununda “Nina Mihalayeviç Zareçnaya” karakterleridir. Üniversite eğitiminin ardından Şahika Tekand’ın “Stüdyo Oyuncuları” adlı tiyatro okulunda temel oyunculuk eğitimini tamamlayarak profesyonel hayata adım atmıştır.
2011 yılına gelindiğinde “Kamera önü eğitimi” aldığı hocası Tolga Örnek’in “Kaybedenler Kulübü” filminde ilk sinema deneyimini edindi. 2012 yılında modern zaman Romeo&Juliet hikayesi “Aşkın Halleri” adlı dizide düşman ailenin oğluna aşık olan, Metin Akpınar ve İpek Tuzcuoğlu’nun kızı “İnci” karakteriyle başrol oynadı.
2013 yılında Türkiye’nin duayen tiyatro üstadı Haldun Dormen’le birlikte Moliere’nin “Kibarlık Budalası” adlı oyununda “Lucile” karakterini oynadı. Yine aynı yıl, Haldun Dormen’le “Müzikallere Selam” isimli müzikalde “Şamran Hanım” karakterini canlandırarak, kariyerine bir de müzikal deneyimini ekledi.
2014-2015 sezonunda “Kiraz Mevsimi” adlı televizyon dizisinde oynadığı “Gizem” karakteriyle başarılı bir performans yakalayan Açelya Özcan, 2015 yılında Yapımcılığını BKM Film’in üstlendiği “Tutar mı Tutar” adlı komedi türündeki dizide Tomris karakterini, “Eve Dönüş” adlı dramadaysa, “Buket” adında bir piyano öğretmenini canlandırdı. Çekimler sırasında öğrettiği parçaları bizzat kendisi piyanoda çalarak müzikteki yeteneğiyle seyirciyi şaşırtmayı başardı.
2016 yılında “Acil Aşk Aranıyor” adlı televizyon dizisinde “Sevcan” karakterini canlandırdı. Ardından oyunculuk performansının zirvesini gösteren, Türkiye’de 3.5 milyon seyirciye ulaşarak yılın en çok izlenen filmi ünvanını kazanan “Dağ 2” adlı sinema filminde “Nabat” ismindeki Türkmen kızını canlandırdı. Bu filmde gösterdiği performans dolayısıyla Türkmen sanılan oyuncu, verdiği röportajlarda “yalnızca çok çalıştığını” belirtti.
İyi derecede armoni bilen Açelya Özcan, iyi derecede piyano, electro-gitar ve başlangıç seviyesinde bateri çalmaktadır. Yanı sıra sevdiği parçaların yerli coverlarını sosyal medya hesapları üzerinden paylaşmaktadır.
Açelya Özcan Filmleri
- 2017 Bir Kahramanın Rüyası
- 2016 Dağ 2
- 2014 Ayhan Hanım
- 2013 Emanet
- 2011 Kaybedenler Kulübü
Televizyon
- 2015 Eve Dönüş
- 2015 Tutar mı Tutar
- 2015 Acil Aşk Aranıyor
- 2014 Kiraz Mevsimi
- 2012 Aşkın Halleri
- 2011 Sensiz Olmaz
Açelya Özcan Hakkında Ek bilgiler
· En büyük hobisi, soundtrack bestelemek, şarkı söylemek, resim yapmaktır.
· Senaryosunu kendi yazdığı, henüz yayınlanmamış bir dizi senaryosu, iki tiyatro oyunu bulunmaktadır.
· Felsefe, Bilim Tarihi ve Dinler Tarihi üzerine makaleler okumaktadır.
· “Eve Dönüş” dizisinde kendisinden piyano çalması istenmiştir. Rolü gereği Açelya Özcan, 8 yaşındaki evin zengin kızı Elif’e piyano öğretecektir. Oyuncuya piyano çalacağı geç haber verilmiştir. Açelya Özcan, parça hazırlamadığı için aklına gelen ilk parçayı çalmıştır. Bu parça ünlü Stockholm çıkışlı Progressive Metal grubu Opeth’in “A Fair Judgement” parçasının girişidir.
· “Aşkın Halleri” adlı dizide oynadığı karakter “İnci”nin odasında olduğu sahnelerde Açelya Özcan’ın arkasında daima kendi favori müzik grubu olan “Dream Theater” ın posteri bulunmaktadır. Dizinin sanat direktöründen rica eden Açelya Özcan, odasına bir “Dream Theater” posteri astırmıştır. Odasındaki sahnelerde bilinçli olarak o posterin önünde oynar oyununu.
· Dağ 2 filmindeki Türkmen dilindeki sahneleri için, Türkmence belgeseller izlediğini söylemiştir. Türkmen bir arkadaş edinip sesini kaydedip, rolüne günlerce dinleyerek hazırlandığını belirtmiştir.
· Dağ 2 filminde oynadığı Türkmen kızı “Nabat” rolü yüzünden kitlelerce gerçek bir Türkmen oyuncu olduğu sanılmıştır. Yapılan röportajlarda altını çizerek Türkmen olmadığını belirtmiştir.
· Dağ 2 filminde elinde smaw’la tanka koştuğu sahnede, orjinal olmayan, dökme çelik kullanılan sahte smaw 19 kilo ağırlığındadır. 48 kilo olan Açelya Özcan, rolü için iki çekim günü boyunca, 19 kiloluk smawla kilometrelerce koşmuştur.
· Dağ 2 filminin en duygusal sahnesi olan Komutan Veysel Gökmusa’nın infaz edilmek üzereyken kurtardığı Nabat’ın Yarbay’ın göğsündeki bröveyi gösterdiği yer oyuncunun doğaçlama yaptığı sahnedir. Bir dergi röportajında senaryoda Nabat’ın Yarbay’ın brövesini gördüğünün yazılı olduğunu, o an sahneyi çekerken içinden geldiği için parmağını göğsüne uzatmak istediğini söylemiştir. “Neden?” diye soran gazeteciye “Benim görmem yetmezdi, hepinize göstermem gerekiyordu” cümleleriyle cevap vermiştir.
· Açelya özcan 2.5 yıl özel bir şirkette vergi denetmenliği yapmıştır.
Favori spor dalı futbol olan Açelya Özcan, FC Barcelona ve Beşiktaş JK hayranıdır.
Röportajlardan alıntılar:
- 2016’nın en çok izlenen Türk filminde rol aldın. En çok izlenen filmin bir parçası olmak neler hissettirdi?
Gişe ve sayılarla alakadar değildim. Filmdeki repliklerimizin sınıf tahtalarına, defterlere yazıldığını, sınav sorularına konu olduğunu, tribünlerde pankart olarak açıldığını gördüm. Katıldığım bir söyleşide, bir kız öğrenci ağlayarak yanıma geldi. “Size sarılabilir miyim?” dedi. “Ne bekliyorsun, senin için buradayım. Sarıl bana” dedim. Sarıldı. Göğsümde hıçkırarak ağladı. Onunla kucaklaştığım an görevime duyduğum tutkuyu ve saygıyı, seyirciye samimiyetimle ulaştırdığımı anladım. Görevimi yerine getirdiğimi düşündüm. Sanatın iyileştirici ve birleştirici gücüne tanık oldum. Şüphesiz ki etkileyiciydi.
- Sinemada güzel bir kadın olmanın avantajlarını kullandın mı?
Kendini ve durduğu yeri bilen, tek amacı rolünün hakkını vermek olan, kimseyle değil kendi aklıyla ve yeteneğinin sınırlarıyla mücadele etme amacında olan hiçbir kadın sanmıyorum kadın olmanın avantajından faydalanmayı, dezavantajından yakınmayı düşünsün. En azından ben düşünmedim. Tek bir avantajım var. Çok çalışmak.
- Bir Aktrist/Aktör için altın kural nedir?
Kural olmaması! Kurallar hür iradeyi kalıplara sokar. Kalıplar yaratı kabiliyetindeki ahengi keşfetmek önündeki en büyük engeldir. Sanat ve dalları bence keşif, hür irade ve özgünlük üzerine kurulu. Bir kuralı varsa da henüz bilmiyorum. İnsanlık adına bildiğim altın tek kuralsa “Kendini tanı!” olurdu
- Canlandırdığın rollere nasıl hazırlanıyorsun?
Tüm karakterlere aynı soruları soruyorum. “Kimsin?” “Derdin ne?” “Hikayede hangi amaca hizmet ediyorsun?” Ardından karakterin günlük rutinine dahil olmaya çalışıyorum.
- Feminizm hakkında ne düşünüyorsun?
Feminizm hakkında konuşacak kadar bilgi ve birikime sahip değilim yazık ki. Şu kadarını söyleyebilirim, kadın ve erkek, birbirini tamamlayan iki eşsiz parça fikrimce. Benim için, ikisi arasında diğerinden daha üstün bir tür yok.
- Nasıl bir izleyicisin?
Tür, dil, coğrafya ayrımı yapmadan ulaşabildiğim tüm filmleri izlemeye çalışıyorum. Yalnız itiraf etmeliyim ki Hint ve Avrupa sineması beni büyülüyor.
- Dağ 2’nin senaryosu eline geldiğinde ilk ne hissettin?
Dağ’ın senaryosu elime ilk geldiğinde, tüm kırılganlığı ve yalnızlığıyla önümde dikilen, Türkmen kızı Nabat’tan alamadım gözümü. “Nabat” hem fiziksel hem de zihinsel yetkinliğimin sınırlarında yapacağım bir yolculuğun ilk adımıydı benim için. Oyunculuğa ve insan olmaya dair ne biriktirdiysem, Nabat için harcamak üzere yola çıkmak üzere olduğumu hissettim. Tutku ve meydan okumaydı bu.
- Dağ 2’de kullandığın dil dolayısıyla seni Türkmen zannedenler oldu. Ne diyeceksin?
Bu büyük bir iltifat benim için. Minnettarım.
- Oyunculuk konusunda kendini nasıl eğittin?
Akademik eğitimin dışında, tüm hayatım boyunca bilim tarihi, dinler tarihi, felsefe, sosyoloji, psikoloji ve antik medeniyetler üzerine okudum. Bir karakterle karşılaştığımda sadece onu en gerçek ve minimal nereden kodlayabilirim onu aradım. “Disiplin” kavramını edinebilmek için, spor yapmaya, dans etmeye başladım. Vücudumu ve zihnimi eşzamanda disipline ettim.
- Nelere tahammül edemezsin?
Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmişlere, şahit olduğu haksızlığa menfaat uğruna, “bu haksızlık” dahi diyemeyecek kadar aciz olanlara ve daimi pesimistlere
- Sosyal Medyayı kullanmak konusunda ne düşünüyorsun?
Sosyal medyayı, kendim için bir vitrin yahut prestij olarak görmüyorum. Nihai tüketici olan seyircinin en yalın haliyle bana ulaşabilmesinin, aramızda organik bir bağ kurulabilmesinin aracı olarak görüyorum. Düşüncelerini, duygularını, meraklarını en dürüst haliyle ortaya koyabiliyorlar. Yaptığınız işle ilgili, birinci ağızdan geri bildirim alabileceğiniz bir ortam kulağa fena gelmiyor. Bunun dışında, günlük gibi içinde olduğum her vaziyeti saat saat fotoğraflamayı kendim için anlamlı başkaları için de faydalı bulmuyorum açıkçası.
- Kendini izledikten sonra neler hissediyorsun?
Açıkçası kendimi izlemek konusunda özel bir duyguya sahip değilim. Malum, yaptığım iş izlenmek ve takdir edilmek üzerine. Kendini izlemek de edilgen bir duruma karşılık geldiği için, bir tür yabancılaşmayı zorunlu kılıyor. Bu yabancılaşmayı işkence olarak yaşadığım anlar olduğunu gizlemeyeceğim.
- Oyunculuk mesleğini aileye ve topluma kabul ettirmek zor mu?
Evet, oyuncunun kendini kabul ettirme, seçtiği yol ve yolculuğu hakkında toplumu ikna etme çabası vardır ve şüphesiz faydasız bir çabadır.
- Dağ 2’deki Nabat karakteri hakkında ne söylersin?
Nabat, bugüne dek önüme gelmiş en hakiki, insani ve dirençli karakterdi. Karakterin duygu yoğunluğu, hikayenin bütününde yüklendiği sorumluluk, travmatik geçmişi gibi unsurlar “O’nu oynamak” kavramının ötesine geçirdi beni, “O olmak” zorunda bıraktı. Tüm dünyaya, fizik kurallarına, varoluşa meydan okuyan bir karakterdi. Gerçek uğruna tüm benliğini ortaya koyuşu her zaman hayranlık uyandıracak bende.
- Sinemada komedi ve dram türleri arasında bir seçim yapsaydın eğer?
Bir türü, diğerine kıyaslamak doğru gelmiyor kulağa. İki türün iç dinamiği, yaratı aşamasında verdiği haz, yarattığı farkındalık ve keşif sancısı arasında yatkınlık tespit etmek şuan için imkansız görünüyor bana. Sophie’nin Seçimi’nden farksız olur benim için.
- Hayata karşı nasıl bir duruş sergilemeyi seviyorsun, akışına mı bırakırsın?
Hayatı şüphesiz ciddiye alıyorum. Fakat, öngörülemez değişkenlere, rastlantılara, doğanın sürprizlerine karşı koymuyorum. Kavga etmiyorum, tartışmıyorum, duygularıma kimseyi ikna etmeye çalışmıyorum, saldırmayı huy edinmiş insanlara öfkelenmiyorum. Sevgi, hoşgörü ve
Videoları
DAĞ II | Türkiye Güzel Mi?