”Ütopya” Kitap Eleştirisi
”Ütopya” Kitap Eleştirisi
Ütopya (Utopia) kitabı 1516 yılında Thomes More tarafından yazılmıştır. Sayfa sayısı 359 olan kitap üç dile çevirilmiştir.
Toplum çok huzurlu bir düzen üzerine kurulmuş fakat böyle bir dünyada yaşamak insan doğasına aykırıdır. Çünkü tam olarak eşitlik hiç bir zaman sağlanamaz. Kitapta da bu konuda hatalar var. Kitapta yer alan, kıyafetten tutunda yaşadıkları eve kadar herkesin eşit olması kısmındaki bölüme zıtlık olarak köleliğin işlenmesi eleştiri oklarının tutulacağı ilk noktadır.
Ayrıca aile düzeninin ataerkil olması da mutlak eşitliği bozan bir durumdur. Böyle bir durumda kadınla kadın, erkekle erkek eşit olur. Erkek-Kadın eşitliğinde evlenmeden önce ikisinin de bakir olması gerekir, savaşa erkekte kadında katılır. Bu durumlar mutlak eşitliğe uyan kurallardır. Yer yer eşitlikler mümkün olsa da tam anlamıyla sağlanamamıştır, günümüzde ki gibi –doğruluğu tartışılır- erkek kadına hesap sorma hükmüne sahiptir.
Ayrıca din konusunda herkesin hür iradesi vardır ama ateistler siyasete katılma hakkından men edilirler. Yine eşitliği bozan bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bunun sebebini İlahi gücün varlığına inanmayan insanın ahlaksız işler yapabileceğini öngördükleri için diye düşünüyorum. Ütopya ahlaksızlığa karşı bir adadır.
Kitaptaki en önemli hususlardan biri; Paranın adaletsizliği oluşturduğu, özel mülk olmadığı sürece mutluluk, eşitlik ortaya çıkacağı. Bu konuda Thomes More’ya katılıyorum. Para sosyal statüyü etkileyen bir araçtır.
Böyle bir ütopyada paraya ihtiyaç duyulmaz. Toplumda medeniyet hakimdir ve insana ait olan kıskançlık, kin gibi kötü duyguları hiçe sayar. Tabi ki yazılış tarihiyle günümüzü kıyasladığımızda arada 500 yıla yakın bir zaman var. 500 yıl önce adaletsizliğe, aç gözlü olmaya, insanoğlunun içindeki pis duygulara vurgu yapmış bir kitap, günümüzde hâlâ konuşuluyor. Biz bu pis duygularla baş etmeye çalışıyoruz. Ve bu ütopyaya göre 500 yıl önce düşünülmüş bir konu hakkında bir adım ileri gidemediğimizi düşünüyorum. Çünkü kötü duygularımızı ortaya çıkarabileceğimiz çok olay yaşıyoruz. Para bizim için en önemli araç, amaç.
Fakat yıllar geçse de bu durum asla değişmez, bazı insanlar aç bazıları ise parasını nereye harcayacağını bilemez halde olacak.
Şimdi değineceğim konuda biraz kıyaslama yapacağım. Thomes More ütopyada yaşayan insanların altına ve gümüşe önemli bir şey gözüyle bakmalarını istemiyor. Bu yüzden çocuklara altın ve gümüşü oyuncak niyetiyle veriyorlar. Kaplarını topraktan yapıyorlar altını ise çocuk lazımlığı olarak kullanıyorlar. Köleler boyunlarına altın kolye takıyor. Bu günümüzde olağan dışı bir durumdur. Fakat küçük yaşta bize de altının ve gümüşün önemli bir şey olmadığı lanse edilseydi bu durum böyle sürerdi.
Ben kitaptaki ütopyanın insan düşüncesine saygısı olan bir toplum olduğunu düşünmüyorum. Din konusunda hoşgörü olabilir fakat zorunlu eğitimin tarım olması insanın isteklerine verilen değeri azaltır.
Benim kitaptaki en çok takıldığım noktaya gelecek olursak; İnsanlar tembeller. Evet tarım yapıyorlar, evet her sabah isteyenlerin katıldığı konferanslar oluyor. Ütopyanın temellerinde yatan ”İnsanlar boş gezmemeli” kavramını hiçe sayan bir durum var ki; Ütopyada yaşayan insanların amaçları yok. Düşünme yetisine ihtiyaç duymazlar ve gelişime kapalılar. İnsanı insan yapan özellikler, içlerinde gizli kalmış duyguların, doğuştan gelen yeteneklerinin farkında değiller. Ütopya kitabında kendi duygularına, kendilerine yabancı insanlar var ve bu düzenin içinde mutlu olduklarını düşünüyorlar.
Nasıl bir düzende yaşıyorsak yaşayalım rekabet olmadan başarı olmaz. İnsan denen varlığın acı çekmekten bile zevk duyan bir yanı vardır, bu adadaki insanlar huzur dolu bu ortamdan bir müddet sonra sıkılırlar.
Son olarak eklemek gerekirse böyle bir ütopyada yaşamanın birçok artısı bir çok eksisi var, yaşadığımız düzen her zaman mükemmel olamaz ama bana kalırsa Thomes More’nin kitabında yansıttığı ütopyada yaşamak istemezdim. Eşitlik var gibi gözüken, hümanizmi destekler biçimde yazılmış ama hümanizm tam olarak ele alamamış bir kitap olduğunu düşünüyorum. Kıskançlık, kin, rekabet, öfke ne kadar kötü duygular da olsa derinlerimizde bir yerlerde zorda kaldıkça karşımıza çıkan duygular.
Bu duyguları dengeleyebildiğimiz de ”insan” oluyoruz. Ütopyada insan olmak çok kolay çünkü hiçbir şey düşünme zorunlulukları yok, gelecek kaygısı yok. Ama bunlar olmadığı sürece hayatın bir anlamı da yok. İnsan değil koyun olmaktan veya günümüzle uyarlarsak robot olmaktan farkımız kalmaz.