Sol Elim…
Merhaba dostlar, sizlere bu hafta “Solak Olmak” ile ilgili düşüncelerimi paylaşacağım..
Solak olmak özel bir olgudur, çoğu zaman bize düşünmediğimiz, aklımıza gelmeyen şeyleri yaptırır. Sanki solak insanlar solak oldukları için ikinci bir beyne sahip gibidir. Bu yüzden genelde aykırıdırlar, farklıdırlar. Medyada çoğu kez ünlü solakların listelerini görürüz, ayrı bir özellikleri olduğu kabul edilir ama bir meziyetmiş gibi de düşünülmez, hatta pek de sevilmez.
Sol görüşlü olmakla eşdeğer gibidir; İtaatkar değildir, genel kalıba uymaz. Acaba bu yüzden mi diye düşünmeden edemiyor insan solakların toplum genelinde dikkat çekmesini.
Dershanelerde, okullarda solaklar için üretilmiş “kolçaklı sandalye” nin dışında kullandığımız çoğu eşya, araç gereç sağlaklar için tasarlanmış ve solakların da kullanması istenmiştir. Tıpkı bir terbiye aracı gibi. Bu konuda birçok örnek sıralayabiliriz. Hatta kimse dillendirmese de yer yer bir kusur gibidir solak olmak.
Belki de bu yüzden ideolojik olarak sol ile biyolojik olarak sol birbirine paralellik arzeder. Tıpkı ideolojik sol gibi baskılara maruz kalınabiliyor. Solak olmanın çilesi bebeklik evresinde başlar, ilk adımlara, elle yapılan ilk eylemlere dikkat çekilir, solaksa derin bir hüzün kaplar aileyi :), utançtan yerin dibine girilir desek yeridir. Sonra mahalleli dikkat çekmeye başlar, derken okul dönemi… En sıkıntılısıda yazı yazarken yaşananlardır, sol el bağlanıp sağ el ile kalem tutup yazmaya zorlamalar. Daha neler neler, dini gerekçeler vs.
O kadar da haksızlık etmeyelim, solakların nadir de olsa şanslı oldukları alanlar vardır, mesela spor. Solak futbolcu, solak tenisçi her daim sevilir, tercih edilir. Hatta solaklar spor yapmaya özellikle yönlendirilir. Doğuştan yetenekli oldukları düşünülür.
Kısacası biyolojik soldan manzaralar bu şekilde sıralanabilir, biz gelelim ideolojik sola. Hani şu Kemal Sunallı filmlere konu olmuş “Allah seni inandırsın sol elimi kullanamıyorum” lu repliklere. Sol görüşlü olmak, toplumda kabul edilmez bir durumdur, hor görülür, dışlanır. Yazılmıştır bir kere kara yazı alnına silebilmek ne mümkün? Aslında kaynağını halktan alan, toplumun en alt tabanından beslenen, doğal olarak geniş kitlesi olan bir ideoloji nasıl olur da bu kadar itici gelir diye merak etmemek mümkün değil. Üzerine sosyolojik araştırmalar yapılmalı, belki de yapılıyor. Ama yazımda bu konulara girip sizleri sıkmayacağım, derdim sadece halkın mücadelesinden doğmuş bir hareket nasıl olurda halk tarafından benimsenmez, kabul görmez? Bunu merak ediyorum. Bu durum sadece ülkemiz için geçerli değil, tüm dünyada gözlemleyebiliriz. (Fransada, Almanyada, İngilterede vs. vs.) Modern batı demokrasilerinden, demokrasisi kısmen olgunlaşmış, parlamenter sistemin, güçler ayrılığı ilkesinin bir şekilde uygulandığı ülkere kadar.
Ayrıca demokrasisi olgunlaşmamış ülkeleri konu bile etmek istemiyorum, çünkü o ülkelerde iktidara solda gelse sağda gelse despotik bir yapıya sahip. Silme sol yada sağ iktidar oluşabilir ama içinde barındırdığı unsurlar demokratik değil, baskıcılığın, popülizmin renk değiştirmiş hali, patronu kovup yeni patronlar yaratma durumu.
Sözün özü kaynağını bulan, kaynağından beslenen, kişisel hırslara yenik düşmeyen bir sol renk yok dünyada.
Oysa sağ öyle değil, gelenek gibi, inanç gibi geldimi gitmiyor, arada bir bayrağı teslim etsede nihayetinde yarışı kazanıyor. Benim en çok dikkatimi çeken kıl payı fark ile kazanılan seçimlerde yürekler hep sol için pırpır eder, bıçak sırtı durumlarda hep sağ kazanır. Kalbimizin anatomik olarak vücudumuzun SoL tarafında yer alıyor olması bile bir işe yaramaz.:)
Tüm dinsel inançlar, iktidarlarını sürdürebilmek için yarattıkları dogmalarının karşısında solu hep bir engel olarak görmüşlerdir. Ama ne acı verici ki, halk hep dogmaya olan zaafına yenik düşüp solu dışlamıştır. Yine aynı şekilde tüm milliyetçi hareketler sağcılığı vatanperverliğin kalesi haline getirip, solculuğu millet düşmanlığı olarak yansıtmışlardır.
Aslına bakarsınız, solculuk ne dinsizlik nede vatan hainliğidir, bu tamamen bir illüzyondur. Sol milletin kendi değeridir, inancının, yaşamının, hakça bölüşümün, insanca yaşamanın, adaletin teminatıdır. Özünde tüm insanlığı sevmektir, tüm inançlara saygıdır, hayata eşitlik penceresinden bakmaktır.
Eğitim bu işte kilit öneme sahiptir. Toplum mühendisleri bunu çok iyi bildiği için, eğitimi almak istedikleri sonuca göre dizayn etmişlerdir.
Sol üzerine düşen görevi yapamamış, halka kendisini iyi anlatamamıştır. Çoğu zaman fırsatları iyi kullanamamış, liderin insani vasıflarına yenik düşmüştür. Kendisiyle çelişip adeta karşısında olduğu yapıya dönüşmüştür “maalesef”..
Sol elim ağrıyor.