Bilim ve Keşif

Kanın Dolaşım Serüveni

instagram takipçi hilesi

Kan Dolaşımının Keşfi

Kan dolaşımını 1628 civarında keşfeden, Kral I. Charles’in hekimi William Harvey, kanın “yaşam pınarı ve ruhun barınağı” olduğuna inanıyordu. Tipik bir insan vücudunda dolaşan 5 litrelik kan (kişinin kapasitesi yaklaşık 70 ml/kg oranında vücut ağırlığına bağlıdır), Hıristiyan ayinlerinde de olduğu gibi, tarih boyu fiziksel işlevinin ötesinde duygusal bir öneme sahip olmuştur.

kan 3

Roma’nın En Ünlü Hekimi

Harvey’den önce antik Roma’nın en ünlü hekimi Galen’in görüşleri benimsenmişti: Kan karaciğer tarafından sürekli olarak üretilerek vücuda dağıtılıyor ve gıdaların öğütülmesiyle meydana gelen ısının sağladığı bir tür kaynama ile kalbin içinden geçiyordu. Harvey bunun doğru olmadığını kanıtlamak için çeşitli ölçümler ve hesaplardan yararlandı. İnsan, köpek ve koyun kalbinin kapasitesini ölçtü.

Ardından sonucu nabız sayısıyla çarptı. Böylece herhangi bir anda kalpten aktarılan kan miktarını hesaplamış oldu. Miktar ortalama bir kişide, her yarım saatte yaklaşık 36 kilogramdı. Harvey’in hesabı hatalıydı ama yine de “kalp atışı sayesinde, sindirilen besinden karşılanabilecek miktardan veya herhangi bir anda tüm kan damarlarının içerdiği miktardan çok daha fazlasını kalpten geçirildiğini” şüphe götürmez şekilde göstermiş oldu. Sonu olarak kan sadece yenisi üretilmek yerine, durmaksızın vücutta dolaşıyordu.

kan 4

Kanın Sınıflandırılması

Kan grubu bir “kan grubu” geni (0, A veya B) anneden, diğeri babadan gelmek üzere kalıtımla belirlenir. İki kan grubu geni birlikte kişinin kan grubunu belirler. Bu nedenle de olası gen kombinasyonları şöyledir: 00, AA, A0, BB, B0 ve AB. Ne var ki A ve B genleri “baskın” genlerdir ve 0 genini bastırır, bu nedenle de AO kombinasyonu A grubuna, B0 kombinasyonu B grubuna dahil olur. Yalnızca 00 kombinasyonu 0’ı oluşturur. Bu da, örneğin, kan grubu A olan bir anne babanın 0 kan grubuna dahil çocuğu olabileceğini açıklar; her ikisinde de A0 gen kombinasyonu vardır.

kan 2

Kanı sınıflandırmada bir diğer önemli konu da rhesus faktörüdür: Rh pozitif veya Rh negatif. 1940’ta, Landsteiner ve meslektaşları bir rhesus maymunundan aldıkları kanı tavşanlara ve hint domuzlarına enjekte ettiler. Üretilen antikorlar bazı insanların alyuvarlarıyla tepkimeye girdi (“Rh pozitif”) bazılarınkiyle girmedi (“Rh negatif”). Sonuçta buna neden olan şeyin, kişinin hücrelerinde D diye bilinen antijenin varlığı ya da yokluğundan kaynaklandığı ortaya çıktı: D antijeni olanlar Rh pozitif, olmayanlar ise Rh negatifti. İnsanların büyük kısmı (İngiltere nüfusunun yüzde 83’ü) Rh pozitif kana sahiptir, bu nedenle de aşağıda görü

kan 5

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu