PolitikaTarih

Japon Mucizesi: II.Dünya Savaşı Sonrası Japonya’nın Kalkınması

Öncelikle birkaç soruyla konumuza başlamamız kolayca anlamamız için daha yararlı olacaktır. Örneğin; 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya’nın göz kamaştıran ekonomik kalkınma modeli ya da yaygın deyimi ile  ‘Japon Mucizesi’ acaba hangi faktörlere dayanmaktadır? Bu ekonomik sistemin daha iyi işlemesi ne gibi faktörlere bağlıdır? Bu kalkınma Japonya’nın özel bir yapısından mı kaynaklanıyor? Feodal ve dışarıya kapalı bir ülke olan Japonya’nın bu deparı nasıl açıklanabilir? 2.Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagazaki adlı iki şehrine ABD tarafından birer atom bombası atılmasına ve 225 Bin yurttaşını kaybetmesine rağmen nasıl oluyor da bu kadar kısa zaman içinde bu kadar güçlü kalkınıyor? Bu ve benzer sorulara burada cevap vermeye çalışacağız.

japonya

Japonya’nın kalkınmasını 3 döneme ayırarak incelemek daha doğru olur.

1-İmparator Meiji dönemi (1868-1912)
2-1912-1945 yılları arasındaki 2 dünya savaşını kapsayan yıllar
3-1945-2000

Bizim konumuz 1945-2000 yılları arasındaki 2.Dünya Savaşı sonrası Japonya’dır.

2.Dünya Savaşı’nın Pasifik cephesindeki savaşı bitiren; Little Boy(Hiroşima) ve Fat Man(Nagazaki) adlı 2 atom bombasıdır. İlki 6 Ağustos 1945 yılında Hiroşima’ya, ikincisi ise 9 Ağustos 1945 yılında Nagazaki’ye ABD tarafından atılmıştır. ‘ Bu bombaların atılmasına gerek var mıydı?’ gibi sorular bu zamanda bile tartışılmaktadır. Her ne kadar bu gibi sorular konumuz dışında kalsa da atom bombalarının sonucuna değinmemiz Japonya’nın durumunu ve başarısını daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

  • Atom bombaları sonucunda 225 Bin yurttaş kaybedildi.
  • 60 yıl boyunca Hiroşima ve Nagazaki gibi eskiden sanayisiyle kalkınan şehirlerden yararlanılamadı.
  • Toplumda radyasyona maruz kalmış ve kalıcı hasar yaşamış binlerce yaralı ve sakat insanlar vardı.
  • Toplumdaki özgüven yerini büyük bir karamsarlığa ve özgüvensizliğe bıraktı.
  • Japonya kayıtsız şartsız teslim oldu.
  • Neredeyse bütün fabrikaları hava saldırılarında yanmış yada yıkılmıştır.
  • Çok yüksek enflasyonla yüz yüze kalmış, gıda sıkıntısı çekilen, işgal dönemi idaresince dış ticareti kısıtlanmış bir ülke durumuna gelmiştir.

1945 Öncesi Japon Ekonomisi

  Japonya dünya ile modern anlamda ilk dış ticaretine 1853 yılında Amiral Perry komutasında ABD deniz kuvvetlerine ait gemilerin ziyareti sonucu imzaladıkları ticaret antlaşmasıyla başlamıştır.

  1945 yılına gelene kadar Japon ekonomisine miras kalmış olaylar yaşanmıştır:

  • Şintoizm dininin etkisi
  • Geleneksel tarım ve üretim teknikleri(20.Yüzyıldan itibaren değişme göstermiş, sürekli yenilikler ortaya çıkmıştır.)
  • 1.Dünya Savaşı’nda kazandıkları sömürgeler
  • Ucuz ve bol işgücü
  • Kıt hammadde ve besin maddeleri nedeniyle işgücündeki yüzyıllardır biriken verimlilik öğrenimleri
  • Zaibatsuların* aşırı güçlenişi (özellikle savunma sanayindeki tekel konumları. Örn: Mitsubishi, Nikon) * Zaibatsu: Japon aile holdinglerine verilen genel isim.
  • Zaibatsulardaki sermaye birikiminden ortaya çıkan araştırma bütçeleri
  • İthal edilen ileri teknoloji ürünleri incelenerek geliştirme yollarına büyük önem verilmesi,
  • Meiji Dönemi’ndeki okuma seferberliği ve devamında okur-yazar oranının %22’den %99’a kadar çıkması,
  • Sanayiyi destekleyen tarım reformları,
  • Bol miktarda vasıflı işgücü ve teknisyen,
  • Devlet ve özel kesim arasında rekabet değil birlikteliğin bulunması,
  • Moral ve geleneksel değerlere bağlılık,
  • Batı’nın  bilim ve teknolojisi alınmış Batı kültürü etkisi altında kalınmamış olunulması,
  • Belki de en önemlisi düşük bir tüketim ve yüksek bir tasarruf meyli,
  • Asya Kıtası’ndan uzun süre uzak kalmış olması,
  • İhracat tekniğinin çok iyi bilinmesi ve ürünlerin ucuza satılması,
  • Yönetimle üretim ahenkleşmiş,
  • Anlaşmazlıklarda, yönetim ve üretim işinin farklı olduğu bilinci,
  • Yönetime olan güven,
  • Organizasyon yeteneği,
  • Siyasal istikrar,
  • İşçinin sürekli çalışma garantisi,
  • Sanayiyi destekleyen tarım reformu.

1945 – 2000 Yılları Arasındaki Ekonomik Kalkınma

 

Japonya, atom bombasına maruz kalıp, kayıtsız şartsız teslim olduktan sonra ABD tarafından tüm askeri birlikleri dağıtılmış ve ordu kurması yasaklanmıştır. Bu durum devlet harcamalarına ve ekonomiye olumlu yansımış, sermaye kalkınmak için kullanılmıştır. Ayrıca terhis olan askerler ucuz işgücü sağlamıştır.

Savaş sonunda Japonya’nın kişi başına düşen geliri $17’dır. Japon hükümeti fiyat artışlarını frenlemek ve tekelleşmeleri önlemek için yasalar çıkardı. Özellikle besin maddelerinin kıtlığı, ücret ve fiyatların denetim yetersizlikleri enflasyona yol açmıştır. 1939’da fiyat endeksi 100 olarak kabul edilirse 1948’de bu endeksler 13000’e fırlamış ve ticaret bilançosu sürekli açıklar vermiştir. 1941’de 4,9 milyar Yen olan para arzı 1945’te 30,3 milyar Yen’e yükseldiğinden maliyet, talep ve kredi enflasyonları birbirini izlemiştir. Hiperenflasyon 1949 yılında hafiflemiştir.

Japonya, sömürgelerini kaybetmiş ve anavatana göç edenlerle birlikte 1947 nüfusu 78 milyondur. Zira bu durum ucuz işgücü artışına bir sebep daha olurken zaten kıt olan besin maddeleri fiyatları daha da artmıştır. Bu nedenle Japonya’da açlık kol gezmekteydi.

1946 yılında demokrasiye geçiş için seçimler olmuş, seçimlerde liberal parti oyların çoğunu almış ve başa geçmiştir. Kadınlar ilk defa oy kullanmıştır. Öte yandan geleneklere bağlılığı sarsan bir anayasa hazırlanması ile de, imparatorun kutsal iradesine son veriliyordu. Şüphesiz bu tür değişmeler ABD’nin etkisi ve baskısı altında olduğundan kamu oyunun tepkisine yol açmıştır. Aslında, ekonominin gelişmesi bir bakıma Amerikan ekonomisinin gelişmesi demekti.

Kişi başına düşen gelir 1946’da $17; 1950’de $132, 1953-1954’de $190, 1956’da $229, 1957’de $253’dır.

Bu durumlar içinde ülke kalkınmasına ilk olarak mali tedbirler alınmakla başlandı. Böylece bütçe açıkları kapatılacaktı. Ne var ki 1950 Kore Savaşı çıktı. Bu savaş Japonya için bir fırsat oldu. Sanayiye yeni bir dinamizm geldi. ABD, Japonya’yı bir üs haline getiriyor, çok sayıda mal ve hizmet talebinde bulunuyordu. Bu talep sanayide büyük bir talep yaratıyor, makine ve otomobil sanayinin gelişmesiyle yan sanayi  de yükseliyordu. Japon sanayisinde verimi yüksek ve ucuz işgücünü istihdam edem KOBİ’ler bu talep karşısında birleşmelere gidiyor, bu da maliyetleri düşürürken verimliliği arttırıyordu. Savaşın yarattığı psikolojiyle yaralı ve bozuk halk, sabırlı, dinamik, yetenekli ve düşük ücretle çalışmayı milliyetçilik iradesiyle canı gönülden ister olmuştu. Bu işçiler kalkınmada başrol oynayacaklardır.

Yıkılmış ve eskimiş sermaye malları ABD’nin de desteğiyle yerini en yeni ve modern sermaye mallarına bırakmıştır. 1947’de Çin’deki sosyalist ihtilal sonucunda Japonya’ya yapılan ABD yardımları artmıştır. Bu durumlar karşısında Japonya’yı darmadağın eden ve Japon fabrikalarındaki sermaye mallarının %30’unu alan ABD, Japon Kalkınması’nı adeta çizmiştir. Bu amaçla hazırlanan ‘Dodge Planı’ şunları amaçlamaktaydı:

  • Bütçe harcamaları kısılacak,
  • Devlet yatırımları azalacak (bütçe denkliği için) ve tasarruf özendirilerek özel kesime aktarılacak,
  • Kantitatif ve kalitatif(selektif) kredi politikası izlenecek,
  • Sübvansiyolar kısılacak, gerektiğinde sübvansiyonlar en verimli sanayilere ve ihracata verilecek,
  • Firmaların büyümesi sağlanacak,

Bu önlemler işe yaramış ve  1950’ye doğru fiyat istikrarı sağlanmış, KOBİ’lerin güçlenmesiyle rekabet ortamı fazlalaşmış ve karaborsa çökmüştür. Ancak küçük firmaların yerine geçmeye başlayan zaibatsular, ekonomide işsizliğe neden olmuştur. 1948’de işsiz sayısı 240.000 iken bu rakam sadece bir yıl sonra 340.000 olmuştur.

1937 yılından beri gelişen batı teknikleri, savaşlar yüzünden Japonya’ya gelememişken şimdi ABD ile ticaret sayesinde elde edilebiliyordu(know how). Sanayileşmeyi kolaylaştıran bu yöntemlerin yanı sıra hammadde fakiri Japonya, dev tankerlerle enerji ve hammaddesini sağlayarak üretim maliyetlerini de düşürmeye başlamıştı. Sonuç olarak artan verimlilik ve teknik bilgi, düşük üretim maliyetleri, artan savunma sanayi dış talebi Japon mallarının fiyat rekabetinde öne çıkmasına ve ihracatın artarak ülkeye döviz girdisini sağlamaya başlamıştı. Özetlersek 1945-1952 yılları arasında başlıca 3 önemli konu üzerinde durulmuştur:

  • ABD’nin Japonya’yı eski ekonomik yapılarının kalıntılarını temizleyip demokratik ve liberal bir devlet biçimine dönüştürmesi,
  • 1948-1950 arasında ABD’nin Japon ekonomisinin yeniden biçimlenmesine yardım etmesi,
  • 1951’den sonra Kore Savaşı’ndan ötürü ABD’nin Japonya’ya adeta siyasi ve ekonomik bağımsızlık kazandırması.

Kore Savaşı’nın Japon ekonomisine etkisini kısaca şöyle özetleyelim:

Sanayi verimi düşüren faktörler kaldırılıyor, Mitsui ve Mitsubishi gibi zaibatsulara küçük firmaları birleştirme yetkisi veriliyor. 1951-1955 Beş yıllık kalkınma planında sanayi üretimi büyük ölçüde artmıştır.

Ücretlerin birdenbire verimden fazla artmasından kaynaklanan enflasyon nedeniyle 1953’de deflasyonist politikalar uygulamaya konmuş ve kredi kısıtlamalarına gidilmiştir.

Buradaki enflasyonun en büyük farkı; daha çok dış talepten kaynaklanmasıdır. Dünyada teçhizat mallarına dair talep şokuna Japonya’nın cevap vermesi gerekiyordu. Peki nasıl?

  • 1949-1950 yıllarında yetersiz satın alma gücünden dolayı birikmiş stokları vardı.
  • Daha önce yapılan yatırımlar meyve vermeye başlamıştı.
  • Zaibatsular güçlenmişti.
  • İşgücü rezervi hazır beklemekteydi.

Burada özellikle zaibatsulara dikkat çekmek gerekiyor. Zira bu talebi doğru kullanmış, en kalifiye elemanları bünyelerine katarak verimliliği ve AR-GE olanaklarını arttırmıştır. Bankacılık, gemi yapımı ve elektronik cihazlarda uzmanlaşan bu firmalar, kalkınmanın baş aktörlerindendir.

Zaibatsularda Paternalist* şirket politikası hakimdi. Bu nedenle işçiler kendilerini çalışan değil, aile üyesinden sayarlar ve tabiri caizse kendilerini ‘çalışmak için yaşamaya’ adarlar. Batıda görülmeyen bu yapı kalkınmaya olumlu etki yapan diğer bir faktördür.

Liberal partinin 1960’da %57.5 gibi bir oy farkıyla seçimi kazanması bu gidişatı daha da hızlandırmıştır. Ortalama %10 olan büyüme hızı, 1960-’66 arasında %14’e, 1970’de %25’e kadar çıkmıştır.

Büyük yıkımın sadece 15 yıl sonrasında Japonya, ABD ve Rusya’dan sonra 3. en büyük ekonomi durumuna gelmiştir.

Makine, kimya, elektronik ve özellikle çelik üretimine verilen aşırı önem sonucunda ödemeler dengesi kapanmış hatta fazla vermeye başlamıştır. 1970 döviz rezervi toplamda 20 milyar Dolar’dır.

Japon ağır sanayisinin bu denli hızlı gelişimini sağlayan özellikleri kısaca özetlemek gerekirse:

  • Kore Savaşı,
  • Dünya silahlanma yarışı ve silah talebindeki artış,
  • Anti-tröst kanunların kaldırılışı,
  • Demir-çelik sanayinin modernleştirilmesi,
  • Yeni fabrikaların kuruluşu,
  • Süper-tanker talebinin artışı,
  • İhracat artışı,
  • Eski üretim tekniklerinin terkedilmesi ve yeni tekniklerin sürekli geliştirilmeye çalışılması

1945’e kadar olan ekonomik mirasa ek olarak:

  • Dengeli gelir dağılımı,
  • İşçilerin temiz giyinmeleri, işyerlerinin temiz tutmaları, birbirlerini selamlamaları ve birbirlerine saygı duymaları,
  • Kendi üretim yöntemlerine göre teknoloji oluşturmaları,
  • Turizmde katedilen büyük gelişme,
  • Kesimler arasında dengeli büyüme,
  • Robotların üretimde hata  yapmamaları,
  • Çalışmaya susayış,
  • Dış ticaret sayesinde hammadde ve bankacılık gibi sağladığı önemli imkanlar (yüksek tasarruf oranı sayesinde Japonya, dünyada en fazla dış yatırımı ve sermayesi olan ülkelerdendir).
  • Firmaların AR-GE’ye büyük önem verişi,
  • Kore Savaşı,
  • Askeri harcamaların kısılması.

Japonya’nın bu denli yükselişinin bir önemli faktörü de MITI’dir. MITI, Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı( Ministry of International Trade and Industry) Japon sanayisine yön veren kurumdur. Sanayi politikaları tartışılarak hazırlanır. Bu tartışmalara bankalar, sendikalar, iş çevreleri, bilim adamları da katılır. Fiyatlar, tüketim, üretim, çevre sorunu tartışılır. MITI, dış ülkelerden en yeni teknolojiyi en uygun fiyattan ithal etmekte ve bunu sanayiye uygulayarak geliştirilmesine öncülük etmektedir.

1972 yılına gelindiğinde Japon malları %25 daha ucuz ve $1=180Yen idi. Bu durum damping yaratmış ve batı ülkelerinin baskısıyla Yen, %17 reevalüe edilmiştir.

1973 OPEC Petrol Krizi Japonya’yı da vurmuş ve petrol kaynakları ithalata dayalı olan Japonya’nın enflasyonu yükselmiş olsa da bunu fırsata çevirmeyi bilmiş, alternatif kaynaklara yönelmiştir. Her ne kadar maliyetler yükselmiş olsa da bu pek çok endüstri sektörünün enerji bağımlılığını azalttı ve üretimlerini arttırdı.

Japonya’daki Ekonomik Durgunluk

 

Neredeyse 20 yıldır süren bu durgunluğun temel nedenleri olarak şunlar gösterilebilir:

  • Yüksek tasarruf oranına bağlı olarak iç talebin düşüklüğü,
  • Yen’in Dolar karşısında yükselişi,
  • BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin Halk Cumhuriyeti, Güney Afrika),
  • Uluslararası piyasalarda artan rekabet,
  • Özellikle Çin’in zamanında Japonya’nın yaptığı gibi ucuz işgücü ile kalkınması,

1970’ler boyunca, Japonya dünyanın en geniş ikinci GSMH’sine sahipti, ve 1990’de endüstriyel uluslar arasında kişi başına düşen gayri safi milli hasıla olan $23801 ile birinci oldu. 1980lerin ortasında ılımlı ekonomik çöküntüden sonra, 1986’da Japon ekonomisi genişleme dönemine girdi ve 1992’deki ekonomik durgunluk dönemine kadar sürdürdü. 1987 ve 1989 arasında ekonomik büyüme %5 iken, çelik ve inşaat gibi endüstriler 1980 ortalarında uyur konumda olmalarına rağmen büyümüşler ve rekor maaşlar ve istihdam yaratmışlardır. Fakat, 1992’de, Japonya’nın reel GSMH büyümesi %1.7 oranda yavaşlamıştır. Japonya elektronik ürünlerine olan talep hem iç hem dış pazarlarda düşüş yaşadı.

İhracatın ekonomik gelişme sağladığı, 1960 ve 1970 krizlerinden farklı olarak, 1980 krizinde iç talep artışı Japon ekonomisinde baş gösterdi. Bu gelişim esas ekonominin yeniden yapılanmasına sebep oldu ve ihracata dayanmaktansa iç talebe yönelindi. 1986’da çıkan bu krizde temel sebep şirketlerin iç müşteriyi bir satın alma çılgınlığına yöneltmesiydi. Japon ithalatı, ihracatından daha fazla büyüdü. Yüksek teknolojik gelişmelerdeki artış daha yüksek teknoloji talebi ve daha iyi yaşam standardına istek oluştu.

1992 yılında ortaya çıkan krizle büyük bir panik havası yaşandı ve 1992, Japon Ekonomisi için adeta kâbus yılıydı. Ekonomi, bu şokla 1993 yılını durağan geçirdi. Alınan ekonomik tedbirler ve uygulanan paketlerle 1994’te yine olumlu hava esmeye ve ekonomi kendini toparlayarak hafiften büyümeye başladı. Ancak 1997 yılında Güney Asya’yı da kapsayan bir şekilde Japonya’da tekrar kriz baş gösterdi. Bu krizin etkisi 1998 sonuna kadar sürdü ve 1998 yılında Japon ekonomisi en kötü yıllarından birini geçirdi. Bu dibe vuruş ile 1999’da tekrar toparlanmaya başlayan ekonomi 2000 yılını durgun geçirdi. 2001’de ise ekonomik göstergeler düşüşü gösterdi.

200 yıl gibi bir sürede kalkınarak dünyanın sayılı ekonomileri arasına giren Japon Ekonomisi 1970’lerden itibaren bir balon ekonomisi havasına girmiş ve bu durum ‘92 yılında ortaya çıkmıştır. Her ne kadar Japonya, 1945’te yediği ağır darbelere rağmen ayağa kalkmayı başarmış olsa da son 20 yılda süregelen bu durgunluktan nasıl çıkacağı oldukça merak uyandırmaktadır.

Bu araştırma Burça Kılıç’a ait olup tüm hakları saklıdır. İzinsiz yada kaynaksız kullanılamaz aksi taktirde gerekli yasal işlemler başlatılacaktır.

Kaynak
Kaynak 1Kaynak 2Kaynak 3İktisadi Büyüme, İktisadi Kalkınma, Sosyal Kalkınma, Planlama ve Japon Kalkınması,  Prof. Dr. Ali ÖZGÜVEN, Filiz Kitabevi- İstanbul 1988Ekonomik Kalkınmada Tarımın Rolü: Kalkınmada  Japonya Örneği, Yüksel İŞYAR

12 Yorum

  1. Bu araştırmayi 2014te yapmışsın.Buralardan bölüm bölüm alınıp adresinde paylaşılmış.Haberin olsun.Emek hırsızlığı çok ayıp bişey.

  2. Burçanın bu araştırma yazısı google da birinci sırada gelmekte teşekkürler burça!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu