Edebiyat

Sunay Akın’ın En Çok Sevilen Şiirleri!

Sunay Akın, ülkemizin ünlü şair ve yazarlarından biridir. 1962 Trabzon doğumlu olan şair, 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Coğrafya Fakültesinden mezun olmuştur. Edebi yönü kadar gelişmiş olan bir diğer özelliği ise tam bir seyahat tutkunu olmasıdır.

Hatta öyle ki; yapmış olduğu seyahatlerden topladığı çeşitli oyuncakları biriktirmiş ve en büyük hayalini gerçekleştirerek, 23 Nisan 2005 yılında Türkiye’deki ilk oyuncak müzesini kurmuştur. Aynı zamanda tiyatroya da gönül veren ve tek kişilik gösteriler sergileyen Akın. bir yandan da Müjdat Gezen Sanat Merkezinde eğitmenlik yapmaktadır. Şiirlerinde ise; alaycı bir üslup kullandığı görülmekte ve Cemal Süreya, Orhan Veli gibi şairlerin esintileri yer almaktadır.

sunay akın şiirleri

İşte biz de bu yazımızda sizlere sanat ve edebiyat ile bütünleşerek, yoluna hız kesmeden devam eden şairimizin, eserlerinden bazı örnekler sunacağız. Konuya ilişkin videolara ise yazımızın son bölümünde ulaşabilirsiniz.

Sunay Akın Şiirleri!

Dudak Payı

Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine

Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin

Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize..

sunay akinsiir

Çocuk ve Hüzün

Ne zaman bir çocuk ölse
gözü evlerinde
annesinin kavurduğu
helvada
kalır

Yoksul bir çocuk görsem
yağmur altında üşüyen
köprü olmak geçer
hiç değilse
içimden

Her akşamüstü oyuncakçı
camekanından
çocuk ellerinin
izlerini
siler

cocuk ve huzun

62 Tavşanı

Denize düşen
Bir oyuncaktır Kız Kulesi.
Soruyorum berber koltuğundan
İki ayna arasında
Akıp giden görüntüme,
Şair olanımız hangisi?

Pencere tüllerine
Gelinlik diye sarılan
O küçük kız nerede şimdi?
Gemim çoktan battı,
Denize inen tüm filikalarıma
Erkekler bindi.

Duvardaki yangın düğmesini
Örten cam parçasıyım.
Kurtuluşun olacaksa,
Hiç düşünme,
Ayakkabının topuğuyla
Kır beni.

İnanıyorum uzaylılara,
Duymalıyım birilerinden,
Yıldızlardan nasıl
Görünürdü diye
Mahallemizdeki yazlık
Sinema.

Öğrendim saat kulelerini
Kibrit kutularından.
Bağışla beni,
İki dünya savaşının
Yaşanıldığı yüzyılda,
Nüfus cüzdanımdaki 62’den
yaptığım tavşan… – Sunay Akın

sunay akinn

Aile Boyu

Ezilmiş bir çocukluk benimkisi
bir iskelenin
vapurların yanaştığı yüzüne asılıdır
üç tekerlekli bisikletimin
lastikleri

Annesiz büyüdüm çünkü
yani serçeydim
kar üstündeki
ve arka bahçesinde
kasabın beslediği kuzu

Dudaklarımı,işte bu yüzden
aile boyu
bir şişeye değdirip
içmeyi severim
gazozu. –  Sunay Akın

sunayakin

Asansör

Telefon santralleri
beni sana bağlar sevgilim

nükleer santraller ölüme
gökyüzünün nerede olduğunu soran
bir vapur dumanına
yanıt veremiyor hiç kimse

Çocuğunu asma köprüde sallayan
bir annedir İstanbul
ki onun
içi süt dolu
biberonudur Kız Kulesi
soğusun diye suya tutulan

Ne kalem kılıçtan
ne kılıç kalemden üstün olsun
öğrensinler birlikte yaşamayı
örneğin kalem
aşk şiirleri yazsın
ve köreldikçe kılıç yontsun

Yalnız kaldığımız an da bile
alırız insan kokusunu
ıssız adasında
üstünden atamamıştır Robinson
yaptığı ilk mastürbasyonda
yakalanma korkusunu

Kendi boşluğuna asılı
birer asansörüz aslında
ve ben elimde
taze bir karanfil
sıkışıp kaldım
iki katın arasında – Sunay Akın

olumm

Ama Ölüm…

Özgürlük kitabının
sayfaları arasına
cellatların kurduğu
darağacındaki ip
yarım kalan
sayfayı gösteriyor

okumaya devam edecek
nice insana
Evlilik fotoğraflarının yırtılarak
kırılan çerçevelerin
sokağa atılan
tahtalarıyla çakılıyor

çocuk tabutları
Hiçbir genç kız
taşımıyor kolyesinde
sevgilisinin fotoğrafını
ama ölüm
sayfaları oyulmuş
bir aşk romanının
içine gizliyor
tabancasını…

Yalnızlık

Şemsiye yapımcıları
ıslanmaktan
tek kişiyi koruyacak genişlikte
kesince kumaşları
yağmur değil
yalnızlıktır yağan

Daha da hüzünlendirir her gece
kentin sokaklarını
bekçinin nefesiyle
düdüğün içinde dönen
nohut taneciğinin
yalnızlığı

Ne çok sevinirim bilseniz
bir yılan
mezarıma girerde
göğüs kafesimin kemikleri içinde
kış uykusuna
yatarsa… – Sunay Akın

Sana Yakın

Bir dostun sıcaklığına
öylesine
yaslamak istiyorum ki başımı
ya omuzunu uzat sevgilim
ya da telleri kopuk
bir kemanı

Kanadının altına sığınacak
bir kuş arayan
eskimiş saçak gibiyim sensiz
ya da bütün balinaların
kıyıya vurup
intihar ettiği
bir deniz

Bir hitit çanağıyım
toprağa gömülü
ve sen
ilk kazısını yapan
bir arkeolog ürkekliğiyle
ellerinin arasına
al beni

Tek dileğimdir çünkü benim
sana yakın bir sunay akın

dalga

Kayıp Dalga

Kimim ben
ve sakalından bir tek kılın
müzelere giremeyeceğine ağlayan
köse bir peygamberden
nedir beni
ayıran

Hüzünlü bir çocuk yüzü müyüm
merdiven altındaki
boş rakı şişelerinin
hareketliliğinden anlayan
babasının eve gelip
gittiğini

Bir cüce miyim yoksa
cenaze gününde
annesinin tabutuna
uzanamayışının ağırlığını
hep omuzlarında
taşıyan

Küçük odaya çıkıyorum
tavan arasındaki
ve bir geminin
dümeni gibi çevirerek
istasyon düğmesini
kayboluyorum bir zamanlar
etrafında ailece toplandığımız
radyo dalgaları
arasında!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu