Depremler Nasıl Ve Ne Şekilde Meydana Gelir?
Depremler Nasıl Oluşur? Deprem Nedir?
Depremler, yer kabuğundaki fay adıyla bilinen kırıklarda meydana gelen durumlardır. Faylar , kayanın kırılganlığına sahip olmasından dolayı yüksek basınç (gerilme, sıkışma veya bükülme) altında kırılmasıyla oluşmaktadır. Gerilme levhalarının kademeli hareketi sonucu , yer kabuğunun değişik noktalarında meydana gelir. Bu durumu aşağıdaki görselde görerek size bir örnekle açıklayabiliriz. Ya da yazımızın sonunda videolarda görebilirsiniz!
Depremin Tarihsel Bulgusu
18. yüzyıl ortalarına dek depremler tanrıların hüküm alanına dahildi. Örneğin, Japonlar depremleri, yerin altındaki çamurun içinde yaşadığı söylenen devasa kedi balığı Namazu’nun işi olarak görüyordu.
Namazu’nun muzipliklerine ancak sakıngan tanrı Kaşima engel olabiliyordu ve bunu da Namazu’nun başı üstüne yerleştirdiği kocaman kayayla başarıyordu. Kaşima tedbiri biraz elden bırakınca, Namazu arsızca kıvranıp duruyordu.
Londra Ve Lizbon Depremleri
1750 tarihli kaygı verici Londra sarsıntılarının ve 1755’teki Lizbon depreminin ardından gökbilimci ve jeolog John Mitchell, depremlerin, “yerin millerce altında yer değiştiren kaya kütlelerinden kaynaklanan dalgalar” olduğunu ileri sürdü. Mitchell’ göre birbirini takip eden iki dalga türü vardı ve farklı bölgelere varış zamanları ölçülerek, dalgaların hızı ile depremin merkezi belirlenebilirdi. Bu son düşüncesi bir yüzyıl kadar uygulanmasa da, öne sürdüğü temel prensip merkez üssü belirlemede (yer üstü bölge) halen kullanılıyor.
Dünya Deprem Kataloğu
1857’de İtalya’dan Londra’ya ulaşan bir deprem raporu, mühendis Robert Mallet’in dikkatini Napoli krallığına yöneltti. Hasarın her ayrıntısını eğitimli gözleriyle inceleyen Mallet, izosismik haritaları, diğer bir deyişle eşit hasar/şiddete sahip konturları üst üste dizdi. Bu teknik de bazı düzeltilerle günümüzde sismik tehlike haritası oluşturmada halen uygulanıyor.
Mallet haritalar sayesinde sarsıntının merkezini ve depremin görece büyüklüğünü tahmin etmeyi başardı. Yirmi yıl sonra da dünya deprem hareketliliği kataloğunu derledi. Katalogda konuyla etkili ilintili etkileri içeren notların yanı sıra, tarih, yer, şok dalgası sayısı, olası yönelim ve sismik dalgaların süresi bilgilerini de kapsayan 6831 örnek yer alıyordu. Mallet’in bu bilgilere dayanarak oluşturduğu ve geçerliliğini halen sürdüren dünya haritası, depremlerin Yerküre üstünde belli birtakım kuşaklarda toplandığını ortaya koyan ilk belgeydi.
Deprem = Şiddet Mi, Büyüklük Mü?
Depremin şiddetinin, genelde gazetelerde verilen depremin büyüklüğü bilgisi ile karşılaştırılması gerekir. Şiddet de tıpkı büyüklük gibi depremin boyutunu ölçer ama büyüklük bir sismograf sarkacının titreşimine bakarak hesaplanırken şiddet insan eliyle yapılmış yapılarda görünür hasarı, Yerküre yüzeyindeki değişiklikleri ve örneğin, depremin araba kullanan biri üzerindeki etkisi gibi, hissedilen şiddeti temel alarak belirlenir.
Şiddet insanların depremden sonra gördüklerini, büyüklük ise bilimsel aygıtların gördüklerini ölçer. Bugün yaygın olarak kullanılan -kullanımda olan birkaç tane daha mevcuttur- şiddet ölçeği İtalyan sismolog Giuseppe Mercalli’nin 1902’de ürettiği modelin geliştirilmiş bir örneğidir.
Büyük San Andreas Fayı
Son yıllarda depremlerin teknik uygulanabilirliği olan her açıdan ölçülmüş olmasına ve tektonik plaka teorisinin başarısına karşın, güvenilir bir yöntem geliştirildiği söylenemez. ABD Jeolojik Araştırma Kurumu 1985’te San Andreas Fayı’nda yer alan Parkfield’da 1992’nin sonundan önce, yüzde 95 olasılıkla 6 büyüklüğünde bir deprem olacağını öngördü. Deprem 2004’te gerçekleşti! Charles Richter’in 1958 tarihli sözleri hala geçerliliğini koruyor: “Deprem tahmini, dizi üstünde bir tahtayı büken insanın, tahtanın neresinden ve ne zaman kırılacağını tahmin etmeye çalışmasına benzetilebilir.”