Cahit Sıtkı Tarancı’nın En Sevilen Şiirleri!
Cahit Sıtkı Tarancı, Türk edebiyatına çok sayıda ölümsüz eser kazandırmış olan değerli şairlerimizden biridir. Ölümünün üzerinden geçen onca yıla rağmen, hala okullarda, ders kitaplarında okutulmakta ve nesilden nesile aktarılan mısralarıyla yaşatılmaktadır. İlk şiir kitabını 1933 yılında ”Ömrümde Sükut” adı ile çıkaran şair, çoğunlukla aşk ve sevgi teması üzerinde durmuştur.
Ancak, adeta bir Cahit Sıtkı klasiği olan ve akla ilk gelen eseri hiç şüphesiz ki; ”Otuz Beş Yaş” şiiridir. Ünlü edebiyatçının ikinci şiir kitabı olma özelliğini taşımakta ve en çok okunan eserleri arasında, en başlarda yer almaktadır. Sembolizm ve romantizm edebi akımlarından feyz alan Tarancı, saf şiir anlayışının önde gelen temsilcilerinden biri olarak gösterilmiştir.
İşte biz de bu yazımızda sizlere, hem naifliği hem de birbirinden kıymetli eserleri ile edebiyatımıza damga vuran ünlü edebiyatçının, en çok sevilen ve okunan şiirlerinden bazı örnekler sunacağız. Konuya ilişkin videolara ise yazımızın sonunda ulaşabilirsiniz.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın En Sevilen Şiirleri!
Ömrümde Sükut
Çıngıraksız, rehbersiz deve kervanı nasıl İpekli mallarını kimseye göstermeden Sonu gelmez kumlara uzanırsa muttasıl Ömrüm öyle esrarlı geçecek ses vermeden
Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek.
KARA SEVDA
Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlere yandığının resmidir.
Aşık dediğin, Mecnun misali kör;
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.
Dünya bir yana, o hayal bir yana;
Bir meşaledir pervaneyim ona.
Altında bir ömür dönedolana
Ağladığım yer penceresi midir?
Bir köşeye mahzun çekilen için,
Yemekten içmekten kesilen için,
Sensiz uykuyu haram bilen için,
Ayrılık ölümün diğer ismidir.
OTUZBEŞ YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Cahit Sıtkı Tarancı bazı kaynaklarda ölüm şairi olarak geçmektedir. Bunun nedeni ise şiirlerinde işlediği; ayrılık, ölüm, acı, keder gibi kavramlara ve ölümün ruhani boyuta geçiş biçimi olduğuna sıklıkla yer vermesidir. Nitekim en çok ses getiren ”Otuz Beş Yaş” şiirinde olduğu gibi, diğer eserlerinin bir çoğunda da buna rastlamaktayız.
AŞK!
Açınca baharın dişi gülleri
Bir başka rüzgar eser bahçelerde
Dinle çılgınca öten bülbülleri
Sorma niçin düştüğünü bu derde
De ki: -Aşktır şadeden gönülleri
Perişan, berbat eden gönülleri
Aşk söyletir en yanık türküleri
Ay buluta girdiği gecelerde..
BİR UMUT
Yorgunsun,uzaklardan gelmişsin;
Yitirmişsin neyin varsa birer birer.
Bir sağlık,bir sevinç,bir umut…
Onlar da neredeyse gitti gider.
Dost bildiğin insanların yüzleri
Aynalar gibi kapkara.
Suyu mu çekilmiş bulutların?
Dönmüşsün kuruyan ırmaklara.
Taşlara düşen saat gibi,
Ne artı, ne eksi.
Bir sağlık,bir sevinç,bir umut
Hikaye hepsi.
Gün Eksilmesin Penceremden
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
Düşten Güzel
İlktir baharın gönlümce geldiği
İlktir hem sarhoş hem ayık olduğum
Bir gerçek içindeyim düşten güzel
Sevdiğim gülüyor yanı başımda
Aşkından talihimin düzeldiği
Sen gökte ararken yerde bulduğum
Bir sende gördüm ince ruh ince bel
Sende murada erdim kırk yaşımda
Ölümden Sonra
Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.
Şimdi o dünyadan hiç bir haber yok;
Yok bizi arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz
Ha olmuş, ha olmamış penceremiz;
Akar suda aksimizden eser yok.
Şubat Günü
Kim ne bilsin neydi beni uyutan? Uyanmadığım o sabah uykudan.
Henüz yaşıyordum yeniden yeni Bir şubat gününün güzelliğini.
Türkü kalmasın diye söylenmedik, Bendim o yağan kar, âsude şenlik.
Dağlara, ovalara, şehirlere; Sevgilinin hülyalarına göre.
Bayram Yemeği
Korkarım felekte bir gün Bir bayram yemeğinde. Anam, babam gibi kardeşlerim de, En güzel dalgınlığında ömrün. Beni gurbette sanıp Keşke gelseydi bu bayram Diyecekler. Ve birdenbire yürekler, Aynı acıyla yanıp Hepsinin gözleri yaşaracak, Öldüğümü hatırlayarak.