Beden Dismorfik Bozukluğu Nedir? Belirtileri Nelerdir?
Beden Dismorfik Bozukluğu ya da diğer adıyla Dismorfofobi, insanların beden algısını bozan bir ruhsal rahatsızlıktır. Halk arasında “ayna hastalığı” olarak bilinir. Bu takıntılı durum kişinin günlük yaşamını, iş hayatını ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir. Beden Dismorfik Bozukluğu, takıntı bozukluğu kategorisinde yer alır. Yeme bozuklukları ve obsesif kompulsif bozukluk ile benzer özellikler taşır. Bireylerin vücut imajı ile ilgili kaygısı, yeme bozuklukları ile benzerlik gösterir.
Yeme bozukluğu olan kişilerin genellikle vücut şekli ve kilo endişeleri olsa da, Beden Dismorfik Bozukluğu (BDB) olan bireyler belirli bir vücut bölgesine abartılı bir şekilde odaklanırlar. Obsesif Kompulsif Bozukluğu (OKB) olan insanlar ise kontrol edemedikleri tekrarlayan düşünceler, korkular veya takıntılara sahiptirler.
Bu düşüncelerin neden olduğu anksiyete, belirli ritüelleri veya rutinleri yapmak için acil bir dürtü yaratır. Beden dismorfik bozuklu da, kişinin meşgul olduğu kusurlarla ilgili sürekli aynaya bakma veya cildi yolma gibi davranışlara neden olur. Bu rahatsızlık sonucunda kusurlar o kadar takıntılı hale gelirler ki, günlük ve sosyal hayattan kişiyi uzaklaştırabilir.
Beden Dismorfik Bozukluğu Nedenleri Nelerdir?
Beden Dismorfik Bozukluğunun tam olarak neyden kaynaklandığı bilinmemektedir, ancak bazı teoriler mevcuttur. Bir teoriye göre, belirli nörotransmitterler ile ilgili sorunlar bu rahatsızlığın ortaya çıkmasına sebep olabilir. Nörotransmitterler beyindeki sinir hücrelerinin birbirleriyle iletişim kurmasından sorumlu olan kimyasal maddelerdir.
Diğer bir teori ise, vücut görünümü ile ilgili bilgileri işleyen belirli beyin bölgelerinin boyut veya işlevsellik açısından sorunlu olduğu yönündedir. Ayna hastalığı genellikle depresyon, anksiyete, sosyal fobi, yeme bozuklukları gibi diğer psikolojik sorunları olan insanlarda ortaya çıkar. Bu da hastalığın biyolojik temele dayandığına işaret ediyor.
Beden Dismorfik Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?
Beden Dismorfik Bozukluğu adı verilen rahatsızlık, kişilerin kendilerini sürekli olarak kusurlu buldukları bölgeleriyle ilgilenmelerine neden olabilir. Bu durum, gün içerisinde ayna karşısında geçirilen 8-10 saatlik zamanın artmasına da yol açabilir. Beden algısı sorunları olan bireyler, genellikle makyaj, giyim ve saç şekillendirme gibi faktörlerle kusurlarını örtbas etmeye çalışarak sık sık değişim isteği duyabilirler.
Bu rahatsızlığı olan bireyler, çevrelerine nasıl göründüklerini ve kusurlu bölgelerinin kötü görünüp görünmediğini sıklıkla sorarlar. Dış görünüşlerinden takıntı derecesinde etkilendikleri için kendilerini yalnızlaştırmayı tercih eden kişiler, dışarı çıkmak veya arkadaşlarıyla görüşmek istemeyebilirler.
Beden Dismorfik Bozukluğu Tedavisi
Bireylerin genellikle yoğun bir takıntı şeklinde yaşadığı beden dismorfik bozukluğu, dış görünüşleriyle ilgili sorunların psikolojik bir rahatsızlık olduğunu fark etmelerini engeller. Bu nedenle, dış görünüşlerini düzeltmek için öncelikle estetik cerrahi, dermatoloji doktorları ve diyetisyenlere başvurma eğilimindedirler. Ancak, istedikleri görüntüye ulaşmak genellikle mümkün olmaz ve kusurlarını daha da takıntı haline getirirler. Bazı kişiler, bedenlerini tamamen değiştirmek için bir dizi ameliyat geçirerek psikolojik tedavi almamayı tercih edebilirler.
Beden dismorfik bozukluğunun tedavi edilmesinde tercih edilen yöntemlerden biri de bilişsel davranışçı terapidir. Terapi yöntemi, beden algısı sorunu yaşayan kişilerin kendilerindeki kusurların farkındalığını azaltmak için tasarlanmıştır.
Fakat kişinin bu durumu başka bir psikolojik rahatsızlıktan dolayı meydana geliyorsa, öncelikle bu hastalığın tedavisine odaklanılır. Kaç seans psikoterapi uygulanacağı, hastalığın şiddetine ve psikiyatristin görüşlerine bağlı olarak değişebilir.
Tercih edilen bir diğer tedavi yöntemi de ilaç tedavisidir. Antidepresanlar genellikle psikoterapi yöntemleriyle birlikte kullanılır. Beden algısı sorunu nedeniyle yoğun kaygı yaşayan ve intihar riski taşıyan hastalar için ise kaygı giderici ilaçlar tercih edilir. İlaç tedavisi, psikoterapiyle birlikte uygulandığında en yüksek düzeyde etkili olabilir.